Yelken Savaşları

Bir anda koca yelken gözümüzün önünden kayboldu. Pilot kabininde her zamanki sıradan akşam sakinliği yaşandığı sırada baş taraftan gelen GUMPF! sesi ile irkiliyoruz. Kafamızı uzatıp baktığımızda ise gözümüzün önünde olması gereken koca spinnakerın yerinde yeller esiyor.

spini2

Sabah herkesin üstündeki tembellik olması gereken pazar gününü daha da  keskin bir halde hissetmemizi sağlıyordu. Philip çok güzel kakaolu kek hazırlamış, müziği açıp Simon&Garfunkel, Canned Heat ve Beatles ile güneşli pazar gününün keyfini çıkardık. Kah sohbet ettik kah kendi dünyamıza çekildik. Hava da öyle güzel ki hafif bir esinti, ufak dalgalar, hafif bulutlar sayesinde yakmayan bir Güneş.

Güvertede oturduğum uzun süre boyunca fonda çalan rock’n roll eşliğinde okyanusu ve uçan balıkları seyre daldım.

Uçmayı bilen balıklar var bu dünyada. Avcı balıklardan kaçmak için elinde bulunan bu imkanı zaman zaman kendi dünyasının dışına çıkmak, etrafı izlemek veya sırf keyif olsun diye “şöyle bir uçayım maviliklerin üstünde” diyerek fırlıyor suyun üstüne. Öyle salak salak kanatlarını açıp bilinçsizce değil bu hareketi. Gayet rüzgara karşı, dalgaların çevresinden dolaşarak, kanat çırparak ilerliyor. El kadar balık okyanusun ortasında, sudan dışarıya zıplayarak hayatını tehlikeye atıyor fakat yaşadığı deneyim, gördüğü gökyüzü, güneş, bulutlar bu riske değer. Hangimiz insan olmakla böbürlenip el kadar balığın yarısı kadar riski göze alarak suya kafamızı sokup gözümüzü açabiliyoruz ki? Açın gözünüzü!

Böylece geçip gitti pazar günü. Gün batımından sonra Philip’in hazırladığı mısırlı, lahanalı biftek ile akşam yemeğini yiyor üstüne kekin tadını çıkarıyoruz.

Yemekten sonra Lauren ve ben kaptan kabininde oturup gece gözlemlemesi yapıyoruz. Önümüzde açık ekrandan film izleyerek 🙂

Geceyarısına az kalmış bu güzel günü bitirmeye hazırlanıyorken birden ana direğin üstünden gelen gürültü ile zıplıyoruz yerimizden. Hemen hemen her gün halat koparan spinnakera bakıyorum bu sefer hangi halat koptu diye fakat koca yelken ortada yok. Gece karanlığı yüzündendir diyerek yanıldığımı düşünüyorum, Lauren’a dönüyorum, yüzündeki ifade ağzından çıkan kelimeleri doğrular vaziyette “Big Shit!”

Gürültüye uyanan Sandrine ve Philip’te çıkıyor güverteye ve bir anda fırlıyoruz baş tarafa, bütün gördüğümüz iskele tarafında suda boylu boyunca uzanan koca yelken. Bir yandan dalgaların sağa sola savurduğu tekneden düşmemek için akrobasi yapıyor diğer yandan da koca yelkeni sudan çıkarmaya çalışıyoruz. Akıntı ile yelken çoktan teknenin altına girmiş ve öyle görünüyor ki pervaneye dolanmış bile. Hızlı hızlı yelkenin büyük kısmını alıyoruz tekneye fakat altta kalan kısmı kurtarmaya imkan yok. Lauren hiç düşünmeden kesiyor yelkenin bir kısmını. Suda kalan bölümden anlıyoruz ki pervaneye dolanmış bile. Lauren gecenin karanlığına hiç aldırmadan önce suya bir halat fırlatıyor, sonra da kendisi atlıyor. Elinde fener ile birkaç kez dalıp pervaneye bakıyor. Tam düşündüğümüz gibi yelkenin bir parçası pervaneye dolanmış.

Güvertede dolanmış ve yırtılmış bir halde duran spinnaker, pervane yüzünden çalışamayan motor, direğinde kırık bulunan flok ile Atlantik Okyanusu’nun tam ortasında geceyarısı 20 metrelik bir yelkenli teknede ne yapacağını kara kara düşünen 4 kişiyiz artık.

Yapabileceğimiz pek birşey yok bu saatte. Ufak fırtına yelkenini açıyoruz ve kendimizi okyanusun akıntısına bırakıyoruz.

gece

Rüzgar çok düşük olduğu için ufak yelkenin pek işe yaradığı söylenemez. 4 knot hızla yola devam ediyoruz. Bu hızla ancak 15 günde varırız Barbuda Adasına. Bütün gece tekne sağa sola savrulup duruyor. Uyumak ne mümkün. Klasik söylem geliyor dilimin ucuna: “Sabah ola hayrola”

Seyyahın Seyir Defteri – 6 Ocak 2013

CEVAP VER

Yorumunuz
Adınız

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.