Şehirden Uzaklaşmak

Arnavutluk‘un başkenti Tiran’da geçen 2 haftalık maceramız bizi ve özellikle beni yavaş yavaş depresyona sürüklemeye başladı. Şehirden uzaklaşmak gerekiyordu. Ilk geldiğimiz zaman paşalar gibi karşılanmak bir haftamızı kurtardı. Sandrine bir yardım kuruluşu için bir aylığına gönüllü olarak çalışmayı kabul etti. Görevi çevredeki roman kamplarına gidip buradaki insanların sağlık kontrollerinde doktora yardımcı olmak. Bu süre içinde de Fransa’dan annesinin göndereceği koliyi de bekleyebilecektik. Durum böyle olunca aynı organizasyondan Amerika’lı bir arkadaş istediğimiz kadar yanında kalabileceğimizi söyledi. Tabii herşey toz pembe devam etmedi. Sandrine haftanın 2-3 günü gönüllü projede çalıştı. Diğer zamanlar ise ya evde ya da dışarıda vakit geçirdik. Yolculuğumuzun başından beri ertelediğimiz birçok işi Tiran’da hallettik. Büyük şehirde olmanın keyfi ayrı olsa da psikolojik açıdan beni zorlamaya başladı. 3 aydır şehir hayatından uzak yollarda yürüyoruz. Çoğu zaman hiç insan görmeden vakit geçirdik. Şimdi ise birsürü insanın koşturduğu, araçların gürültüleri ile dolu caddelerin olduğu karmaşanın içindeyiz. Insanlar arası politik ve yapay ilişkileri saymıyorum bile. Internette birikmiş o kadar çok yapılması gereken iş vardı ki çoğu zaman evden çıkmadık bile. Her gün düzenli olarak doğanın içinde sessiz sakin yürümekten bir anda durgun hayata geçmek, insanlarla çevrili alanlarda yapayalnız kalmak zorlamaya başladı neşemi, keyfimi. Bütün bunların üstüne yanında kaldığımız eleman “2 hafta uzun zaman bir zahmet burada kalmasanız” demesi tuz biber oldu keyfimize. Fransa’dan gönderilen kolinin Tiran’a ulaşmasına 3-5 gün daha var. Çevredeki diğer arkadaşlar da müsait olmadıkları için geriye konaklamak için tek seçenek hostel kaldı. Buna karşılık Sandrine güzel bir öneri ile geldi. Salı gününe kadar mobil klinik görevi olmadığı için neden deniz kıyısına gitmiyoruz ki dedi. Şehirde boş boş durup üstüne daha çok masraf yapmaktansa deniz kıyısına gidip hem ufak bir tatil yaparız hem de biraz sakinleşiriz diye düşündük. Çantaları topladık ve Vlore şehrine geldik.

Vlore Halk Plaji
Vlore Arnavutluk’un güney kıyı şeridinin başlangıcı ve bir nevi merkezi konumunda. Tiran’dan buraya ulaşmak oldukça kolay. 5€ karşılığı yarım saatte bir kalkan dolmuşlarla 4 saatte ulaşılıyor.
Ilk planımız buraya varıp biraz daha güneye inerek uygun sakin ve boş bir plajda çadır kurarak konaklamaktı. Bunu başarabilirdik eğer şehirden erken çıkabilseydik. Biraz da rehber kitaptaki şehir görüntüsüne aldandık. Kitapta minik bir kasaba ve orta büyüklükte bir plaj şeklindeki fotoğraf gerçeğin çok uzağında kalıyor. Vlore’a vardığımızda saat 7 buçuk olmuştu bile. Bayağı bildiğimiz şehir burası. Fethiye’yi aratmayacak derecede. Plajı var hem de pek güzel, kum, geniş ama heryer bar, kafeterya, otel, yol. Plajı uzun, geniş ve şezlonglardan arınmış halde. Çadır kursak olur kıvamında bir hava söz konusu fakat çevredeki normal şehir hayatı meraklı her vatandaşı çadırın etrafına toplamaya yeter. Geriye pek seçenek kalmıyor. Ya plaj ya da parktaki banklar. Oyumuzu kumların rahatlığı, denizin sakinliği ve yıldızların romantizmi sebebiyle plajdan yana kullanıyoruz. Uygun bir yer buluyoruz kendimize. Sezon dışı ve hafta içi olmasından dolayı pek vatandaş yok geceyarısından sonra. Üç beş genç yürüyüşte görünüyor zaman zaman. Sabaha harekete geçip Dermi yakınlarında sessiz sakin Iyonya kıyısı bulmayı umut ediyoruz. Deniz kıyısına gelince farkettim ki kapalı yerlere pek tahammülüm kalmamış. Ne vücudumun ne de zihnimin hoşuna gitmiyor artık şehirde vakit geçirmek. Açık hava, bol oksijen gibisi yok.

CEVAP VER

Yorumunuz
Adınız

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.