Neden Rehber Kitap Okumuyorum?

Çocukken gördüklerinizden, deneyimlerinizden ne kadar çok heyecan duyduğunuzu hatırlıyor musunuz? İlk kez vapura bindiğinizde, ilk kez su altına gözlükle baktığınızda, ilk kez bisikletinizle bir başınıza iki sokak öteye gittiğiniz günü, hele bunu gece vakti yaptıysanız, ilk bilgisayarınızı internete bağlamanız, ilk gitarınızla ilk bestenizi çalmanız eminim fazlasıyla heyecanlı anlardı. En azından benim için öyle oldu. Peki zaman geçtikçe heyecanımız bizden uzaklaşıyor mu, ne dersiniz?

O çocuksu heyecanın altında hepimizin itina ile uzak durmaya çalıştığı cehalet yatıyor. Hiç bilmediğimiz bir etkinliği, yeri, deneyimi keşfetmenin cahilce heyecanından bahsediyorum. Tıpkı hayat hikayelerini gıpta ederek okuduğum kaşiflerin yaşadığı cahilce heyecanlardan bahsediyorum. Kutup dairesini ilk kez gören, hiç bilinmeyen kıtalara ilk kez ayak basan, kimsenin geçmediği çölü yürüyerek bir başına geçen kaşiflerin heyecanlarının bildiğim her şeyden çok daha değerli hisler olduğunu düşünüyorum. Bu bilinmezlik ve bilinmeyenin keşfi ise kaşifleri rotasında tutan, her şartta yoluna devam edecek gücü veren, zamanı geldiğinde çok uçuk kararlar almasını sağlayan ve en önemlisi yaşanan yolculuğu kişiye ve ana özel kılan olgular değil midir?

Tam da bu sebeplerden dolayı bir yere gitmeden önce orası hakkında araştırma yapmaktan, rehber kitapları okumaktan ve hatta blog yazılarından uzak duruyorum. Çocukken annemin okul gezileri ile gittiğimiz Kapadokya, Kıbrıs, Ayvalık, Antalya gibi yerleri gördüğümde yaşadığım şaşkınlığı ömür boyu cebimde taşımayı kendime ilke edindim. İlk yurtdışı seyahatimde Avusturya’nın Wels adlı ufak bir şehirciğine gitmiştim. Buradan kuzenimle birlikte Viyana’ya da uğradık. Sene 1997, ne internet var, ne her kitapçıda lonely planet kitapları ne de bende bunları okuyacak istek. Uçağa atladım ve benim için tamamen bilinmezlikle dolu Avusturya seyahatimin keyfini çıkardım. Viyana’da gördüğüm birbirinden ilginç binaların ne olduğunu, hangi caddelerden yürüdüğümü bilmiyordum fakat içinde bulunduğum yerde ne varsa ilk kez karşılaşıyordum, kişisel keşfimin heyecanıyla dolduğumu hatırlıyorum.

Neden Rehber Kitap Okumuyorum? – Yolda Kal
Benim derdim tabelalardı. Arkadaki binanın önemini çok sonra öğrenecektim.

Aynı şekilde Belgrad’a gelmeden önce burası hakkında bildiğim tek şey Sırbistan’ın başkenti olduğuydu. Bir de çevremdeki arkadaşlarımın dilinden düşmeyen, kızlarının güzelliği, erkeklerinin sportif yapılı olduğu. Kendimi bir anda Belgrad’ta bulduğum günü dün gibi hatırlıyorum. Gördüğüm her şey bana yeni görünüyor, heyecan veriyordu. Belgrad’ın ünlü Kalemeydan’ını, Knez Mihailova caddesini, parlamento binasını ve hatta Nikola Tesla müzesini şehirde aylaklık yaparken keşfetmenin heyecanını tarif etmem mümkün değil.

Cehalet Erdemdir

Kendi adıma en büyük keşif yolculuğumun Atlantik Seyahati olduğunu söylemeden geçmeyim. Fransa’dan bir yelkenli ile açılıp daha önce sadece adını duyduğum Cebelitarık’a, Kanarya Adalarına ve hatta varlığından yolda haberdar olduğum Antigua adasına uzanan bu yolculukta ucundan da olsa eski kaşiflerin heyecanını paylaştığıma inanıyorum. En iyi rehberimin harita, yol ve gökyüzü olduğuna inanıyorum.

Eyfel kulesinin kaç yüz bin milyon farklı fotoğrafını gördüğünüzü düşünün. Kafanızda Eyfel’e ait bu kadar çok bilgi varken Paris’e gittiğinizde gördüğünüz Eyfel karşısında %85 ihtimalle “Eyfel’de bu muymuş canım” diye iç geçireceğinize bahse girebilirim. Eyfel kulesinin zirvesinden çekilmiş binlerce fotoğrafı gördükten sonra neyle karşılaşacağını bile bile tüm o kuyruğu beklemeye razı olan kaç kişi var dersiniz? İnanın düşündüğünüzden çok daha az. Bir yer hakkında yaptığınız her araştırma, gördüğünüz her fotoğraf, video orayı zihninizde normalleştirecek, sizin için sıradan bir yermiş izlenimi uyandıracaktır.

Zİhninizin bu tuzağına düşmemek için “cehalet erdemdir” sözünü unutmayın!

Şimdi bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diyenleri duyar gibiyim. “Hem rehber kitap okuma, hem de otur web sitende şehir rehberleri yaz, hiç olacak iş mi?” dediğinizden adım gibi eminim. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi, Kristof Kolomb’un seyir defteri, hepimizin bir şekilde aşina olduğu Christopher McCandless’ın günlüğü yaptıkları keşfin heyecanı ile yazılmış eserlerdir. Bunları değerli kılan kaşifin cehaletle harmanlanmış heyecanından başka bir şey değildir.

Seyahat etmeden önce rehber kitap, blog okumuyorum dedim, gittiğim yeri görüp, tanıdıktan, oraya aşina olduktan sonra okumadığımı söylemedim. Hem gördüğüm yerler hakkında detaylı bilgi almak hem de gözden kaçan yerleri öğrenmek için seyahat blogları başvurduğum ilk kaynaklar oluyor. Böylece hem bir yeri ilk kez görmenin getirdiği heyecandan geri kalmıyor hem de gördüğüm yerler hakkında farklı görüşleri daha iyi değerlendirme şansını yakalıyorum.

Rehber Kitaplar Ne İçin Var?

Bir gerçeği kabul etmek zorundayım. Herkes ben gibi ve ben kadar serserilik yapma imkanına sahip değil. Tüm sene çalışarak yıllık izninde seyahat eden, tatil yapanların en büyük derdi kısıtlı zamanda çok yer görmek. Tıpkı Japonların gittikleri her yerde binlerce fotoğraf çekmesi gibi. Eğer gideceğiniz yerde harcayabileceğiniz 2-3 gününüz varsa kesinlikle nokta atışı yapmanız gerekecektir. Şehrin en güzel, özel yerlerini ziyaret etmek, en lezzetli yemeklerini tatmak için deneme yanılma ile aylaklık yapma şansınız olmayacaktır. Bu durumda rehber kitaplar ve seyahat blogları önem kazanıyor. Plan yapmanız için çok değerli bilgiler sunuyor. Faydalanın mutlaka. Fakat bunu yaparken gereğinden fazla detaya inip kendinizi bilgiye, fotoğraflara, videolara boğmaktan koruyun. Fazla bilgiden korunun ki yıl boyunca harcadığınız emeğin karşılığında gittiğiniz şehirde daha ikinci gününüzde “Aman canım burası da öyle abarttıkları kadar değilmiş” yanılgısına düşmeyin. Bu cümleyi sarfeden o kadar çok insanla karşılaştım ki, hayret edersiniz.

2 YORUM

CEVAP VER

Yorumunuz
Adınız

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.