Adriyatik 2. Gün – Issızlığın Ortasında

Uli uyandıktan sonra Adriyatik üstünde klasik bir sabah kahvaltısı ediyoruz. Rotamızı kontrol ediyoruz ve otomatik pilotu 140 dereceye ayarlıyoruz. Saat 08:00 civarı bir ördek fark ediyoruz. Yakınımızda denizin üstünde dinlenmekte. Kim bilir nereden geliyor nereye gidiyordur. Yeni bir güne küçük fakat mutluluk verici bir başlangıç oluyor. Saat 09:10 civarı Bosna – Hersek açıklarında bir yüzme molası daha veriyoruz. Derinlik 120 metre civarı. Deniz hala çarşaf gibi. Haritaya bakınca bütün gün boyunca eşsiz güzelliği dillerden düşmeyen Hırvatistan kıyılarını geçtiğimizi görüyorum. Tabii açıklarda olduğumuz için bu güzellikleri görebilme fırsatını kaçırmış oluyoruz. Denizciler arasında: “Hırvatistan kıyılarını görmeden ölme” denir. Gerçekten de fotoğrafları bile Hırvatistan kıyılarının fazlasıyla hayretler içinde bırakacak bir güzelliğe sahip olduğunu gösterir insana.

Yola çıkalı 24 saat olmuştu fakat oltamızın ucu halen daha boştu. Sabır diyerek yolumuza devam ediyoruz. Nöbetten dolayı yorgunluğumu biraz kestirerek atmak için kamarama çekiliyorum.

3 saatlik bir uykunun ardından güverteye çıkıyorum. Bir süre sonra 1,5 gündür ilk defa bizden başka bir deniz taşıtı görüyoruz. Bunlar Adriya üzerinde bulunan limanlara veya petrol platformlarına doğru yol alan tankerler. Kıyıya yakın seyrettikleri için bizlerden oldukça uzaktalar. Yine de telsiz ile iletişim kurup selamlaşıyor ve konumumuzu bildiriyoruz.

Akşamüstüne doğru psikolojik çözülmeler yavaş yavaş kendini hissettirmeye başlıyor. Gün boyunca diyaloglar azalmış, herkes bir köşede kendi içine kapanmıştı. Önceki gün masada birlikte yenen yemekler yerini herkesin kafasına göre bir yerde yalnız yediği anlara bırakmıştı. Bu benim daha önce deneyimlediğim bir durum olduğu için yabancılamıyordum. Fakat kuzenim Baran için bu ilk defa yaşayacağı bir ruh hali olacaktı. Heyecanla olacakları bekliyordum.

Yavaş yavaş memnuniyetsizlikler başlamış, ufak tefek atışmalar ve zıtlaşmalar olmuştu. Fakat yine de bunları alttan alarak biraz da anlayışla karşılayarak durumu idare ediyorduk.

adriyatik

Gece 20:30’dan sonra çıkan rüzgar bu sefer bizi çok sevindirmişti. Yaklaşık 75 derece sancak yönünden 10 knot hızında bir rüzgar ile karşılaşmıştık ve motoru kapatıp 6,5 knot hıza ulaşabildik. Bu seferki rüzgar yaklaşık 23:30’a kadar yelken basmamızı sağladı.

Bu sefer gece nöbeti sırası bendeydi. Gecenin ilerleyen saatlerinde baş kısmında uzanmış kulaklarımda Pink Floyd – A SAUCERFUL OF SECRETS albümü eşliğinde yıldızları seyre dalmıştım. Medeniyetten bu kadar uzakta gökyüzünden ufka kadar inen tüm yıldızlar görülmeye değerdi. Bir de şansıma Ay ortalıklarda yoktu. Samanyolu tüm ihtişamıyla gökyüzünü bir uçtan diğer uca sarmaktaydı. Tüm gökyüzünün bu kadar net ve açık görüldüğü bu harika ortamda ara ara gök taşlarının bıraktığı izler geceye ayrı bir keyif katıyor. Hatta en ilginç olaylardan birisi de gökyüzündeki iridium flare olayını izlemek oldu. Iridium flare denen olay yörüngede dolaşan uyduların panellerinden Güneş ışığını yansıtmasıdır. Bu da gökyüzünde sanki birisi size doğru bir aynadan ışık yansıtıyormuş gibi görünüyor.

Gece boyunca birkaç kez uzaklarda görünen balıkçı tekneleri sanki deniz üzerinde yangın varmış gibi görüntüler sergiliyor. Bu görüntünün sebebinin ise balıkları ağlara çekmek için kullandıkları yüksek parlaklıktaki çok sayıda ampuller olduğunu öğreniyorum.

Gece nöbetini Uli’ye devrettikten sonra güzel bir uyku ile kendimi ödüllendiriyorum.